• Birimiz çoktan aştı çizgiyi/August

    Kendiliğimin içinde bilmem kaçıncı gündeyim?

    Ruhum bu bedenin en kadim sahibesi.

    Yine de nereden geliyor bu his, nereden geliyor da ansızın yakalıyor beni bir odada tek başıma.

    Adına yalnızlık denen bu hal anahtarına sahip evimin.

    Evlenmiş olmak boşlukla ,boşa geçirilmiş bir ömre sahip olanla.

    Bomboş bakan gözlerden uzak duracaksın diyor şimdi içimdeki ses.

    Koskoca bir tiksinti bırakıyor bu yalnızlık/boşluk giderken..

    Hiç iyi bir misafir olduğunu söyleyemeyeceğim. Sınırsız yalnızlık. Kendince bol yalnızlık.

    Hüzünlü kızın gözlerine sahip salya sümük ayaklarına.

    Korkutuyor çoğu insan gibi beni de aslında.

    Ancak huydur bu misafiri buyur etmek. Halinden anlamak , sırtını sıvazlamak. Sahte bi empati gösterisi miras bırakmış bana atalarım. Yaşanmamış anlayışlar da geçer mi gerçek anlamların yerine?

    Hüznüyle beni de korkutuyor yalnızlık.

    Sevmeyi öğreniyorum her geçen gün insanlığın yüzlerini.

    İnsan olmaktan tiksinmemeye çalışmanın bir ağırlığı varmış insanda, sırtım kamburlaşıyor adeta.

    Zihnimde çıkmamış milyonlarca kelime ve keşfedilmemiş milyonlarca yol var. Şimdi günlük hayatın pratik sunumuna yalnızca kahkaha atmak geliyor içimden.

    İnsan olmanın ağırlığı ve yalnızlığı sarıyor etrafımı.

    Dedim ya ansızın çöküyor bir gece yarısı. Bir hırsızmış gibi giriyor bazen camdan.

    Saydam ruhların sevecenliğine kapılıyor gönlüm. Akıntısına kapıldığım nehirler ve sonunda beni bekleyen ölümler.

    ☀️

    Her başlangıcın içindeki bitişi görürse insan nasıl yola devam edebilirdi ki?

    Olasılıklar..

    Nasılların dünyası.

    İhtimaller..

    Herhangi bir dünyada bir arada yaşamayı keşfedebildik mi seninle?

    Yalnızlığı öldürüp birliği kurabildik mi mesela?

    Koca koca karanlıklara ışık tutabildik mi?

    Elimdeki mumun kıymeti şimdi o küçük dünyanda ne zaman fark edilecek?

    Gülüyorum günlük hayata, ağırlığa , yalnızlığa…

    İnsan olmanın ağırlığını atıp hafifliğe ve özgürlüğe tapacak olsaydım eğer kim kalırdı yanı başımda?

    Soyunmuş bir şekilde kalabilir miydim gerçekten bu dünyada?

    Sahteliğin cümbüşünde menekşe kokusunun rengini icat edebilir miydim sence?

    Maskelerimi her renke batırdım.

    Masumiyetime gülüşler yolladılar.

    Beyazıma siyah karıştıranları bilmeden.

    Egzoterik ve ezoterik ilimlerin gölgelerinde dans eden kaç çeşit savaşçı var bilmeden güldüler.

    Gülmeyi öğrendim ben de.

    Trajikomik dünyanın satranç tahtasını kirletmek var aklımda ufkun ardına bakmak ve bakışlarla sevişmek var aklımda.

    Bir bedeni öpmeden erişmek istesem mesela bir ruha…

    Kitap oku derdi annem.

    Kitap okudum.

    Uyanmak için okuduğum kitapları uyumak için okumaya başladım.

    Dünya döndü tersine.

    Not:

    Keynvor- Bedruthan Steps

  • iki ucube

    Parmak sallar gibi sözleriyle seslendi geceleyin annesi. Uyuma vakti gelmiş , Rosalia uyumamak için gözlerini yummuştu. İhanetin ilk adıydı belki.Karşı gelmenin ilk vücudu.

    Rosalia’nin uyumaması rahatsız etmiş olmalı ki tanrıları bir kabus koydular gözlerinin taa içine. Uyumamak için gözlerini kapatanın içinde artık bir boşluk cereyan etti.

    Uyku tatlı körlük baş döndürücüydü.Birbirine benzeyen ikizmişçesine karıştırdı herkes onları.

    Rosalia’nin kabusu.

    Gözün bebeği.

    Yavaş yavaş ölmeyi icat etti kız çocuğu. Diken diken kırılmayı.

    Çalınan güzelliğin haram zevkine neden kimse karşı gelmedi?

    Annesi uyu dediğinde uyusaydı ya sahi. Annesi nereden biliyordu uyumayı ki.

    Uyuyanlar ve hiç göremeyenlerin ne gibi bir farkı olabilirdi?

    Yarım kalmışlar ve hiç olmamışların farkı mıydı bu?

    Renkli dünyanın göz bebeğiydi uyku. Ansızın dalınan karanlığın tatlı serüveni.

    En güzel rüya yarışmasının galibi olabilecek Rosalia uyumadığı için mi kazanamamıştı?Tanrılar ona bir kabus vermiş ve yukarıdan kahkahalarla baş etmesini izlemişti sanki.

    Tanrılar hiç yalnız olmamış ancak Rosalia annesinden ayrıldığı gece yalnızlığı keşfetmişti.

    Artık yalın ayak gezebilirdi kabuslarda.

    İnsansa dünyada.

    Not:

    Federico Albenese- We Were There ✨

    Sevgiyle kal!

  • Asrın Saadetine Yolculuk Güncesi

    Bir çuval öfke

    Bir dolu kova

    Bir garip sancı

    Kaşıntı

    Boğazımda takılı kalmış bir cümle

    Tenhada miyavlayan bir kedi

    Hapisten yeni çıkmış mahkum

    Sevme beni diyen bağıran çocuk

    İncinmiş kuşun cıvıltılı sesi

    Sert sınır koyan kadın

    Dibi tutmuş bir kek

    Annemin giy diye verdiği sözlü hırka

    Soyunduğum geceler

    Gemileri yutan girdap kalbim

    Zihnimdeki okyanus

    Zihnindeki gök

    Sınav gibi bir aşk

    Yeminli bir tövbe

    And içilmiş kardeşlik

    Geceleri mışıldayan ruhlar

    Yüz yıllık yorgunluk

    Ölüme hasret bir yaşam

    Yaşama susamış bir ölü

    Başka bir sen

    Başka bir ben

    Anlamsız görülen heceler

    Dünyadan çektiğim melodiler

    Aykırı bir yaşam

    Ayrılmış dual

    Kavuşmak tanrıda

    Bir balığın rüyasında

  • Sâni2

    Ve yine sendeyim.

    Baş başa kaldık yine bi gece 🌙

    Aklımda bir soru var sere serpe yayıldı üzerime.

    Şükrün sözcüklü hali kazındı hafızama. Mutluydum hiç olmadığı kadar saadet içerisinde yüzüyordum gönül diyarında.

    Bir ses , bir ses çaldı mutluluğumu oracıkta.Nasıllar ne zamanlar koptu zihnimden.Zamansızlığın en şahane mekanında konuk etti beni.Kendiliğini dopdolu bir sofrada paylaştı. Her şeyin olduğu bir sofra hayal et. Etoburların kanlı ellerinden çıkmış her şeyin olduğu bir sofra. Otçulların kolları ve bacaklarının yumuşamaya başladığı bir sofra. En eşsiz tatlıyı benimle paylaştı. Ancak doyamıyordum her şeyi yiyor yine de çalınmış her bir düşünce gibi sahteliğin ve adaletsizliğin düşüncesizlik ve bağnazlığın buluştuğu o sofrada doyamıyordum.

    Ağlamaya başladım. Annemi istiyor ancak annemin kim olduğunu bilmiyordum. Susuz kalmaya başladım. Yalnızca daha fazla yiyor açlığın sofrasına ortak oluyor salyalarımı akıtıyor yine de doyamıyordum. Büyüdüm ,arttım ,taştım.

    Kimse durdurmadı.

    Her bir lokmama alkışlarıyla eşlik eden taze vücutları arzulamaya başladım. Kimdi bu insanlar, ben kimdim en başında?

    Dönmek istedim.

    Dönmek için bakmak lazımdı. Sağa mı sola mı yoksa yüzelik dilimini ayarlamaya çalıştığım o sahte açılar mı. Öne miydi yoksa geriye mi?

    Susadım tekrar tekrar sus.adım

    Neyden bahsediyorduk sahi? Çok lezizdi yemekler. Ne kadar çok tat vardı? Bir dakika neredeydik şu an? Tam şu ana nasıl gelmiştim?

    Bu masa ,bu koltuk…Bana bir yerden tanıdık. Hangi araçla ulaştım ben buraya?

    Yanlış bindiğim otobüsün numarasıydı 22.

    Neden durdum. Boşverdim.Doldurdu kadehimi. Ne içiyordum ben? Verilen zehrin tadı farklıydı ama tanıdık elden geliyordu bu sefer.

    Hatırlamak istiyorum dedim.

    O geceyi. O gündüzü. O’nu hatırlamak istiyordum.

    Bir ses geldi arkadan bir başka ses…Şimşekler çakmaya başlamış ne zamandır orada olduğunu bilmediğim pencerelerden içeriye çakan şimşeklerin ışıltısı ulaşmıştı.

    Noluyordu? Arkamı döndüm.

    Masa kayboldu.Masa dağıldı. Sahte birlik anıtını okuyan şövalyelerin şişman bedenlerinden yiyecekler yağmaya başladı. Etrafı saran o pis koku.Birkaç dakika önce güzelliğiyle kendine hayran bırakan o cümbüş dolu masa doyuran o masa bir lağıma benzemeye başlamıştı.

    Çöküyorduk .

    Masanın şekli bükülüyor ve hepimiz ona uyum sağlıyorduk.

    Bir dakika.

    Biz ne zaman biz olduk?

    Şimşeklerin getirdiği ışık gözlerimi hiç olmadığı kadar parlatmıştı.

    Masadan kaçmaya başladım olanca çabamla tutunmaya çalışırken pencereler düştü üzerime. Direncin en kıymetlisini gösteriyor yine de bir fayda sağlayamıyordum.

    Vakti gelmişti.

    Bırakmalıydım.

    Masa çökmeli , lağıma düşmeli ve farelerin dostluğunu öğrenmeliydim.Arta kalanları verdiğim dostlarım.

    Oraya nasıl oturduğumu zaten bilmezken ilerisini bilmenin telaşesi saçmaydı. Bıraktım. Saçmalığı ve sisyphosu ve beraberinde her şeyi.

    Bir zamanlar ağzımın suyunu akıtanı bu sefer taşlamalıydım.

    Taşı sevebilecek miydim?

    Fareleri ve pisliği?

    Ayna yoktu ben yoktum yansımalar yoktu…

    Hatırlamaya başladım.

    Beni o masaya oturtanın obur benliğini. Mutluluğumu almak pahasına verdiği kendiliğini.

    Nazlı benliği ,değerli kendiliği…

    Sahte şatafatının ardında yatan cesetleri bahçesindeki çürümüş çiçekleri..

    Ağlanmamış onca günü gördüm.

    Görmekle kalmadım.Bilmediğim zehirden yurum yudum içtim.

    Ölmesi gereken ben değildim.

    Yalnızca sonsuz bir kaynaktı arzum. Ruhumu hatırladım. Şükretmeyi hatırladım.

    Döndüm.

    Sonunda kendime.

    Ruhuma kavuşmanın mutluluğunu yaşamaktı arzum.

    Ben iyi olmaya alışmıştım.

    Küçümsediğim ruhum küçük ruhum acımasızlığımı gösterdi bana.

    Bir af borcum oldu kendime.

    Yalnızca kendime.

    Bir zamanlarki ben’e.

    Tekrar dönemeyecektim geçmişe. Bu yüzden ki aradım ruhu icat edeni. Bir hak daha verebilir miydi bana?

    Bir zamanlarki bana.

    Benden bana. Şu ana ✨

    Not: Buraya kadar geldiysen Tebrikler şimdi biraz bu müzikte dinlen. 🫂

    Sebastian Plano-Prelude to Soul

  • 12 Ağustos 2025
    Yansıtmalı gerçekliğin amansız rüyası
    Hatırla yanmadan tüttüğün o gece doğuşunu
    Parıltı için çiğnediğin ateş böceklerinin kanı yerde kalmayacak
    Biliyorsun her geçen günün ahını
    Bitirilmiş her paketin harcanmış yaşamını
    Vazgeçme birlikte diye gün aşırı çığlık atar oldum sana ıssızdan
    Susma gün gelince
    Durma tükenince

    Gölgede kalmış bir ömrün en haksız çıkarımıydı seninki
    Suçlanmış kurbaniyetimin
    Yeri var mıydı gönüllerde
    Korkmuştum ağlamaktan
    Bekledim geceleri
    ve de gölgeleri
    Bir çanak tutar mıydın göz yaşıma
    Kaç yaşında gözlerin
    yaşlı bakar çünkü gözlerim
    Acının hoş kademi
    Okyanuslar yaratmaya söz verdim gözlerimle
    Ağladıkça bulutlar yaşardı dünya
    Gözlerin gözlerime ve ruhun ruhuma denk olsun hep
    Olsun ki buluşalım hakkın ötesinde

    ellerinde dünya
    kalbimde terazi